Korulukta Ölümcül Düello (sene 1962)
1 sayfadaki 1 sayfası
Korulukta Ölümcül Düello (sene 1962)
1960'lı yılların başları. Barty, asanın sahibinin nerede olduğunu henüz öğrenememiş. Gizli bir casusunun verdiği bilgiyle Sihir Bakanı'nı, asanın nerede olduğunu bildiği gerekçesiyle kaçırtıp, Hateborn Tepesi'ne getirtiyor. Alwen ve Emilia ise Bakan'ın kaçırılışının ardından, ölüm yiyenlerin onu nereye götürdüklerini tahmin ederek Hateborn Tepesi'ne geliyorlar.
*******************************
"Emilia!" diye seslendi Alwen omzunun üstünden geriye. Kadın hemencecik yanına gelince başıyla yeri gösterdi. Toprağın üzerinde yetişkin birine ait ayak izleri vardı belli belirsiz. "O'mu?" dedi Emilia sadece.
"Şimdi beni dinle" dedi Alwen doğrularak. "Hemen Karargaha dön. Rose ve Junkle orada olmalılar. Başka birilerine ulaşabilirsen onları da al ve buraya geri dön."
Emilia bir an Alwen'e düşünceli düşünceli baktı. Sanki adamın söylediği şeyi tam olarak anlamamış gibi bir süre öylece durdu. Sonra, sanki cevabını bildiği bir soruyu sorarmış gibi kafasını hafifçe yana eğdi ve "Ya sen?" dedi.
Alwen ayak izlerinin gittiği yöne, önlerindeki tepe yolunun biraz ileride gözden kaybolduğu yere doğru bakıyordu. Derken, tam o anda, uzaktan bir yerden bir gürleme ve hemen ardından acı bir feryat duyuldu. Alwen dimdik doğruldu ve yüzü daha da sertleşti. "Dediğimi yap" dedi kadının yüzüne bakmadan. "Bulabildiğin kadar yoldaşlık üyesini bulup buraya getir. Mümkün olduğu kadar sessizce hareket edin. Hadi!" halbuki kadın hala itiraz edecekmiş gibi duruyordu. "Hemen!" dedi Alwen. Sonra arkasına bile bakmadan uzun ama bir o kadar sessiz adımlarla izlerin gittiği yöne doğru yürüyüp gitti. Kadın korku dolu gözlerle bir an dikilip Alwen'i izledi, sonra pelerinini savurarak kendi etrafında döndü ve ortadan kayboldu.
Alwen, ihtiyatlı adımlarla birkaç dakika boyunca izlerin sürüp gittiği yolu takip etti. Sonra izler bir koruluğun çevresini dolandı ve Ak Büyücü kendini, geniş bir mağaraya bakarken buldu. Mağaranın ağzında iki adam nöbet tutar gibi dikiliyorlardı. İçerisi ise karanlıktı. Ağaçların gölgesinden yararlanarak mağaranın girişine biraz daha yaklaştı. İçerde neler olduğunu öğrenebilmeyi çok istiyordu. Fakat ne bir ses vardı, ne de karanlıktan başka görünürde birşey. Biraz daha riski göze alması gerektiğini düşündü bir an için. En azından tek başınayken şu iki nöbetçinin işini sessizce görebilirdi. Tam buna niyetlenmiş ve doğrulmaya yeltenmişken, mağaranın içinden çok uzun siyah saçlı, pörtlek gözlü bir kadın çıktı. Kadın keyifli keyifli gerindi. Kulak tırmalayıcı bir kahkaha attı. "Demin nasıl çığlık attığını duydun mu, Harley?" dedi sol tarafında kalan nöbetçiye hitap ederek.
"Senin maharetin miydi?" dedi Harley denen ölüm yiyen. "Umarım hala yaşıyordur. Lord öyle istememiş miydi?"
"Yaşıyor tabi, sersem!" dedi kadın küçümseyen bir bakış atarak. "Benim maharetim değildi ayrıca. Hurty, kaplanı üstüne salmaya yeltendi. Gürlemesini duymadın mı? Sonra Boris sağlam bir Cruciatus laneti yaptı. Çok hoş bir sahneyi kaçırdın. Şimdi onunla Hurty ilgileniyor. Şu an çığlık atmadığına bakıpta aldanma, sanırım bayıldı!"
Nöbetçilerden diğeri gerzekçe bir kahkaha attı. "Biraz sen nöbet tutsanda, bizde seyredebilsek, ha Murguel?" dedi boğuk sesiyle, kadına hitap ederek. "Hatta biraz katkı sağlamaya hiç itirazım olmazdı"
"Kapa çeneni, Gerald!" dedi Murguel. "Sen nöbetine bak. Karanlık Lord her an gelebilir. Gözlerinizi dört açın. O Alwen budalası inatçı biri. İzimizi falan sürmeye çalışıyorsa hiç şaşırmam. Lord kendi gelip, esiri devralmadıkça rahatlayamam."
Alwen, arkasındaki ağaçlığın içinden gelen bazı sesler duyunca ölüm yiyenlerin iğrenç muhabbetlerini seyretmeyi bırakıp, yavaşça arkasını döndü. Asasını çekti. Görünürde kimse yoktu. Rüzgarda kıpırdanan yapraklardan başka hareket eden birşey de yoktu. Halbuki az önce usul bir sürünme sesi duyduğuna emindi. Sağına soluna iyice bakındı. Sonra birden koruluğun içinde yanlız olmadığına emin oldu. Bunu diğer duyularının ötesinde hisleriyle anlamıştı. Hemen doğruldu. Asasını hazır tutarak geriye, geldiği yöne doğru yürümeye başladı. Ve birden tam tepesinden bir sesin, tanıdığı bir sesin sihirli sözcükleri söylediğini duydu; "Petrificus Totalus".
Bedeni taş kesilip, yere düşerken burnu toprağa çarptı ve kırıldığını belirten bir çatırtının ardından bir kaç kez yuvarlandı. Ağzının içine kan dolmaya başlamışken bir ağaç köküne çarpıp, sırt üstü yatar halde kaldı. Ve hiçbir gereçe ihtiyaç duymaksızın havada süzülmekte olan öz kardeşinin muzaffer bir gülümsemeyle toprağa inişini seyretti. Barty James Crook, pelerinini düzeltti ve asasını diğer eline geçirdi. Bir yandan da Alwen'in yüzünden bakışlarını ayırmadan, sevimsiz bir gülümsemeyle ona doğru yürüdü. "Bak sen!" dedi, tam tepesinde durup, öz kardeşine yukarıdan bakarak. "Bir taşta iki kuş mu demeli!"
Eğilip Alwen'in asasını aldı ve asasını bir kez daha ona doğru salladı. Yoktan varolan ipler Alwen'in bütün vücudunu sıkı sıkı sararken, beden-bağlama laneti çözüldü. James bir kayaya tasasızca tüneyip asasını keyifli keyifli ellerinin arasında sallayarak, "Eee?" dedi. "Anlat bakalım küçük kardeş. Davetsiz olduğun bir partiye katılma cüreti gösterecek kadar kendini beğenmiş bir adam değilsin sen. Yine de Lord Barty geleceğinden emin olsaydı seni konuk etmekten çok memnun olurdu, kardeşini çok özlediğinden midir dersin?"
"Sanmam" dedi Alwen kayıtsızca. "Kardeşim uzun zaman önce böyle iyi şeyler düşünmeyi unuttu. İşkence etmek ve öldürmek gibi arkadaşlar edinmişken beni pek özleyeceğini sanmıyorum."
"Ah!" dedi Barty, kötücül bir gülümsemeyle. "Ne felsefe. Boş laflar ve zırvalıklar. Beynin bunlarla dolmuş senin. Bana birkaç kardeş nasihatı verip, 'sevgi dolu yüreğinle' etrafa iyilikler saçacaksın, öyle mi?" Çınlayan bir kahkaha attı. Alwen bu kötücül sesi duymamak için kulaklarını kapatabilmeyi diledi, ama her yanı bağlıyken bu mümkün olmadı. "Buraya neden geldin, Alwen? Hem de tek başına, öyle mi? Gelmiş geçmiş en büyük karanlık büyücüyü altetmek için, sadece onun kardeşi olmanın yeteceğine güvendin, ha!" Gözlerini dikip buz gibi bakışlarla Alwen'i süzdü. "Sen bir budala olmuşsun" diye devam etti sonra. "Ve ben budalaları sevmem. Onlardan tiksinirim. Tiksindiğim şeylerin gözümün önünde bulunmasına tahammül edemem. Onları ilk fırsatta ezerim, bir böceği ezer gibi."
Ayağa kalktı. Alwen'in karşısında dikildi. Öz kardeşine bakan gözlerinde zerre kadar iyimser bir duygu, bir merhamet kırıntısı yoktu. Asasını kaldırıp kayıtsızca Alwen'in kalbine nişanladı. Alwen gözlerini kardeşinden ayırmadan bekliyordu. Biraz sonra olacak şeyden kaçış olmayacağını bile bile, ölümün soğuk kollarını bedeninin her yanında hissettiği halde gözlerini kaçırmadı. Ve gözlerinde korku yoktu, aslında karşısındaki adama duyduğu nefretten başka hiçbir ifade yoktu gözlerinde.
Derken Barty'nin arkasındaki ağaçlıkta seyirten birşeyler dikkatini çekti. Her şey bir anlık bir süre içerisinde olup bitti. James, "Hoşçakal Alwen. Geber şimdi!" derken kırmızı bir ışık çaktı. Barty hızla arkasına dönerken, ışın ağaca çarpıp kayboldu. Alwen, elinde asasıyla Emilia'nın kalın ağaç gövdelerinin arasında bir görünüp bir kaybolduğunu gördü. Junkle, Barty'ye ardı ardına büyüler yolluyordu. Rose da oradaydı, sonra Berry, Kingarn, Dolly de düelloya katıldılar. Alwen tüylerinin diken diken olduğunu hissetti.
Fakat Barty, altı kişiye karşı inanılmaz derecede iyi düello ediyordu. Hiçbirinin büyüleri ona ulaşamıyordu. O ise bir görünüp kayboluyor, yoldaşlık üyelerinin üzerine hayra alamet olmayan sesler çıkartan büyüler yolluyordu. Sonra ilk fırsatta asasını havaya kaldırdı ve asasınından gökyüzüne doğru birşey sıçradı. Çok değil bir dakika içinde, mağaradaki ölüm yiyenlerde koruluğa gelmiş, düelloya katılmışlardı. Fakat Alwen bir anda dehşete kapıldı. Tam önünde büyük bir savaş verilirken, kendisi elleri, kolları, her yanı bağlanmış halde ve asasından uzakta, orada öylece duruyordu. Birinin onu ne zaman farkedeceğini ve farkdildiği zaman birşeyler için ne kadar geç kalınmış olacağını merak ederek elinden gelen tek şeyi yaptı, savaşı öylece seyretti.
Fakat bir süre sonra, Gerald adlı ölüm yiyeni yere seren Kingarn, düşamının yere serilmiş bedenine sadece bir an için baktı ve sonra başını kaldırıp Alwen'i gördü. Koşarak yanına gelirken birkaç laneti savuşturdu. Asasını Alwen'e doğrulttu ve Alwen'i bağlayan ipler yokoldular. Eğilip, kalkmasına yardım etmek için Alwen'i kolundan tuttu, fakat Alwen kalkmadı. Gözlerini dikmiş, yirmi metre kadar ötede düello eden iki kişiyi seyrediyordu, gözleri korkuyla ve ızdırapla büyümüştü: O bakarken Barty, Emilia'yı yere düşürdü. Önce üzerinde Cruciatus lanetini yaparken, Emila'nın çığlığı, savaşın tüm seslerinin üzerinde yükseldi. Sonra tek bir an bile düşünmeden asasını tekrar kadına doğrulttu ve asadan çıkan yeşil ışık, dosdoğru Emilia'yı kalbinden vurdu. Kadın bir an için yerden havalanırken yeşil bir ışıkla parıldadı.
Kingarn öfkeyle bağırarak, Alwen'i bırakıp Barty'ye doğru koşmaya başladı. Bir yandan ardı ardına büyüler yolluyordu. Barty hepsinden kendini kurtarmayı başardı ve Üzerine koşmakta olan Kingarn'ı farketti. Alwen'i tekrar harekete geçiren, telaşla asasına koşmasını ve onu alıp savaşa katılmak üzere doğrulmasını sağlayan şey de bu oldu. Fakat bir an sonra öfkeyle uluyarak tekrar dizlerinin üzerine çökmüştü; Barty'nin öldüren laneti Kingarn'ı göğsünden vurdu. Adam son bir kez olduğu yerde sallanıp yüzüstü yere kapaklanırken Barty, kötücül sesiyle bir kahkaha attı.
Alwen başını kaldırıp kardeşine baktı yeniden. Doğruldu. O'na doğru hızlı adımlarla yürüyordu şimdi. Tam yanlarından geçtiği sırada Rose, Murguel'e ,onun acıyla haykırıp yere kapaklanmasını sağlayan bir lanet yolladı. James şimdi düellodan sıyrılmış, mağaraya doğru yönelmişti. Alwen de peşinden gitti. Artık O'nu öldürmekten, onun sonsuz özgüvenini yıkıp yerle bir etmekten başka hiçbirşey istemiyordu. Mağaranın girişinde ona yetişti. "Kaçıyor muyuz?" dedi asasını ona doğrultarak.
James ağır ağır arkasını döndü. Asası elindeydi, ama gevşekçe yanından sarkıyordu. Yüzünde ki bu kirli gülümsemeyi silmek için ne yapmak gerekirdi ki? Alwen'in aklına tek bir cevap geliyordu.
"Beni öldürecek misin?" dedi Barty tembelce. "Öyle bir niyetin yoksa oyalama beni. Canını bağışlamış oldum. Bununla yetin ve uzaklaş buradan. Kardeşimin sümüklerini silmekten daha mühim bir işim var"
"Kendini kandırıyorsun Barty" dedi Alwen. "Daha mühim işlerin varmış, hıh!" Gözlerinin içine bakarak güldü. "Yanlış adamı yakaladın. En başından beri yanlış adamlarla oturup kalkmanın bir bedeli sanırım."
Barty bir an için gözlerini kısarak baktı ona. Fakat tekrar konuştuğunda sesinde aynı kayıtsızlık vardı. "Öyle mi!" dedi. "Ne öğüt! Seninle uğraşamam Alwen, bana laf kalabalığı yapma. Al çapulcu arkadaşlarını git buradan. Canımı sıkıyorsun"
Alwen de asasını indirdi. Barty'nin gözlerinden bir an için bir kuşku bulutu gelip geçti. Sanki asanın kalbine doğrultulmasından daha fazla korkutmuştu bu onu. "Seni budala" dedi Alwen. "Dangen'ın senin adına casusuluk yaptığını uzun zamandır biliyorum. Dungen'ın elinde bu yüzden hiçbir kanıt yoktu. Senin gazabından korktuğu için olsa gerek, sana saçma sapan bir kişinin ismini verdi. Sihir Bakanı'nın asayla hiçbir ilgisi yok, onu boş yere yakaladın. Bırak gitsin. Yoksa..."
Barty, Alwen'in anlattıklarını dinlerken kendinden geçmiş gibi duruyor olmasına rağmen, birden toparlandı. "Yoksa ne?" dedi soğuk soğuk. Fakat sesinde aynı kayıtsız özgüven yoktu şimdi. "Bana birkaç öğüt daha mı verirsin!"
"Yoksa" dedi Alwen ağır ağır. "Canını yakarım, Barty. Hayatın boyunca kimsenin yakmadığı kadar."
Barty'nin asası şimşek gibi çaktı. Alwen büyüyü savuşturdu. Asasını yukarıdan aşağıya doğru çekti ve Barty acıyla inledi. Dengesini kaybetip sendeledi. Şimdi yüzünde müthiş bir öfke vardı. Asasını takrar sallayıp haykırdı; "Aveda Kedavra!"
Alwen bunu bekliyordu. Kendini yana attı. Asasını takrar salladı ve Barty bir kez daha acıyla haykırdı. Sonra bir kez daha. Fakat o da şimdi kendini yana savurdu ve asasını bir kez daha salladı. Alwen geri savrulup sert bir kayaya çarptı. Gözünün önünde şimşekler çakarken, kardeşinin yeniden asasını ona doğrulttuğunu gördü. Sıçrayıp ayağa kalktı ve büyü tam kayaya çarparken ortadan kayboldu. Hemen sonra Barty'nin etrafını bir duman sardı ve Alwen onun yanıbaşında tekrar belirdi. Barty şimdi şaşırmış halde etrafını kaplayan dumana bakıyordu. Sonra havayı yaran bir kırbaç sesi duyuldu ve duman dağıldı. Fakat Alwen hazırlıklıydı. Asasını kardeşine doğrultup bu sefer nihai vuruş için haykırdı; "Aveda Kedavra"
Belli ki Barty de buna hazırlıklıydı. Asasının bir hareketiyle önünde görünmez bir kalkan oluşturdu ve yeşil ışık buna çarpınca büyük bir gümlemeyle kalkan patladı. İki büyücü de geriye savrulup yere düştüler. Tam yeniden doğrulup asalarını birbirlerine doğrultmuşlardı ki, ormandan koşturarak gelen bir grup belirdi. Barty bir an onların kim olduğunu görebilmek için bekledi. Sonra Alwen'e ölümcül bir bakış attı, "Yeniden görüşeceğiz, küçük kardeş" dedi ve ortadan kayboldu, gelenler Junkle, Berry ve Rose'du...
*******************************
"Emilia!" diye seslendi Alwen omzunun üstünden geriye. Kadın hemencecik yanına gelince başıyla yeri gösterdi. Toprağın üzerinde yetişkin birine ait ayak izleri vardı belli belirsiz. "O'mu?" dedi Emilia sadece.
"Şimdi beni dinle" dedi Alwen doğrularak. "Hemen Karargaha dön. Rose ve Junkle orada olmalılar. Başka birilerine ulaşabilirsen onları da al ve buraya geri dön."
Emilia bir an Alwen'e düşünceli düşünceli baktı. Sanki adamın söylediği şeyi tam olarak anlamamış gibi bir süre öylece durdu. Sonra, sanki cevabını bildiği bir soruyu sorarmış gibi kafasını hafifçe yana eğdi ve "Ya sen?" dedi.
Alwen ayak izlerinin gittiği yöne, önlerindeki tepe yolunun biraz ileride gözden kaybolduğu yere doğru bakıyordu. Derken, tam o anda, uzaktan bir yerden bir gürleme ve hemen ardından acı bir feryat duyuldu. Alwen dimdik doğruldu ve yüzü daha da sertleşti. "Dediğimi yap" dedi kadının yüzüne bakmadan. "Bulabildiğin kadar yoldaşlık üyesini bulup buraya getir. Mümkün olduğu kadar sessizce hareket edin. Hadi!" halbuki kadın hala itiraz edecekmiş gibi duruyordu. "Hemen!" dedi Alwen. Sonra arkasına bile bakmadan uzun ama bir o kadar sessiz adımlarla izlerin gittiği yöne doğru yürüyüp gitti. Kadın korku dolu gözlerle bir an dikilip Alwen'i izledi, sonra pelerinini savurarak kendi etrafında döndü ve ortadan kayboldu.
Alwen, ihtiyatlı adımlarla birkaç dakika boyunca izlerin sürüp gittiği yolu takip etti. Sonra izler bir koruluğun çevresini dolandı ve Ak Büyücü kendini, geniş bir mağaraya bakarken buldu. Mağaranın ağzında iki adam nöbet tutar gibi dikiliyorlardı. İçerisi ise karanlıktı. Ağaçların gölgesinden yararlanarak mağaranın girişine biraz daha yaklaştı. İçerde neler olduğunu öğrenebilmeyi çok istiyordu. Fakat ne bir ses vardı, ne de karanlıktan başka görünürde birşey. Biraz daha riski göze alması gerektiğini düşündü bir an için. En azından tek başınayken şu iki nöbetçinin işini sessizce görebilirdi. Tam buna niyetlenmiş ve doğrulmaya yeltenmişken, mağaranın içinden çok uzun siyah saçlı, pörtlek gözlü bir kadın çıktı. Kadın keyifli keyifli gerindi. Kulak tırmalayıcı bir kahkaha attı. "Demin nasıl çığlık attığını duydun mu, Harley?" dedi sol tarafında kalan nöbetçiye hitap ederek.
"Senin maharetin miydi?" dedi Harley denen ölüm yiyen. "Umarım hala yaşıyordur. Lord öyle istememiş miydi?"
"Yaşıyor tabi, sersem!" dedi kadın küçümseyen bir bakış atarak. "Benim maharetim değildi ayrıca. Hurty, kaplanı üstüne salmaya yeltendi. Gürlemesini duymadın mı? Sonra Boris sağlam bir Cruciatus laneti yaptı. Çok hoş bir sahneyi kaçırdın. Şimdi onunla Hurty ilgileniyor. Şu an çığlık atmadığına bakıpta aldanma, sanırım bayıldı!"
Nöbetçilerden diğeri gerzekçe bir kahkaha attı. "Biraz sen nöbet tutsanda, bizde seyredebilsek, ha Murguel?" dedi boğuk sesiyle, kadına hitap ederek. "Hatta biraz katkı sağlamaya hiç itirazım olmazdı"
"Kapa çeneni, Gerald!" dedi Murguel. "Sen nöbetine bak. Karanlık Lord her an gelebilir. Gözlerinizi dört açın. O Alwen budalası inatçı biri. İzimizi falan sürmeye çalışıyorsa hiç şaşırmam. Lord kendi gelip, esiri devralmadıkça rahatlayamam."
Alwen, arkasındaki ağaçlığın içinden gelen bazı sesler duyunca ölüm yiyenlerin iğrenç muhabbetlerini seyretmeyi bırakıp, yavaşça arkasını döndü. Asasını çekti. Görünürde kimse yoktu. Rüzgarda kıpırdanan yapraklardan başka hareket eden birşey de yoktu. Halbuki az önce usul bir sürünme sesi duyduğuna emindi. Sağına soluna iyice bakındı. Sonra birden koruluğun içinde yanlız olmadığına emin oldu. Bunu diğer duyularının ötesinde hisleriyle anlamıştı. Hemen doğruldu. Asasını hazır tutarak geriye, geldiği yöne doğru yürümeye başladı. Ve birden tam tepesinden bir sesin, tanıdığı bir sesin sihirli sözcükleri söylediğini duydu; "Petrificus Totalus".
Bedeni taş kesilip, yere düşerken burnu toprağa çarptı ve kırıldığını belirten bir çatırtının ardından bir kaç kez yuvarlandı. Ağzının içine kan dolmaya başlamışken bir ağaç köküne çarpıp, sırt üstü yatar halde kaldı. Ve hiçbir gereçe ihtiyaç duymaksızın havada süzülmekte olan öz kardeşinin muzaffer bir gülümsemeyle toprağa inişini seyretti. Barty James Crook, pelerinini düzeltti ve asasını diğer eline geçirdi. Bir yandan da Alwen'in yüzünden bakışlarını ayırmadan, sevimsiz bir gülümsemeyle ona doğru yürüdü. "Bak sen!" dedi, tam tepesinde durup, öz kardeşine yukarıdan bakarak. "Bir taşta iki kuş mu demeli!"
Eğilip Alwen'in asasını aldı ve asasını bir kez daha ona doğru salladı. Yoktan varolan ipler Alwen'in bütün vücudunu sıkı sıkı sararken, beden-bağlama laneti çözüldü. James bir kayaya tasasızca tüneyip asasını keyifli keyifli ellerinin arasında sallayarak, "Eee?" dedi. "Anlat bakalım küçük kardeş. Davetsiz olduğun bir partiye katılma cüreti gösterecek kadar kendini beğenmiş bir adam değilsin sen. Yine de Lord Barty geleceğinden emin olsaydı seni konuk etmekten çok memnun olurdu, kardeşini çok özlediğinden midir dersin?"
"Sanmam" dedi Alwen kayıtsızca. "Kardeşim uzun zaman önce böyle iyi şeyler düşünmeyi unuttu. İşkence etmek ve öldürmek gibi arkadaşlar edinmişken beni pek özleyeceğini sanmıyorum."
"Ah!" dedi Barty, kötücül bir gülümsemeyle. "Ne felsefe. Boş laflar ve zırvalıklar. Beynin bunlarla dolmuş senin. Bana birkaç kardeş nasihatı verip, 'sevgi dolu yüreğinle' etrafa iyilikler saçacaksın, öyle mi?" Çınlayan bir kahkaha attı. Alwen bu kötücül sesi duymamak için kulaklarını kapatabilmeyi diledi, ama her yanı bağlıyken bu mümkün olmadı. "Buraya neden geldin, Alwen? Hem de tek başına, öyle mi? Gelmiş geçmiş en büyük karanlık büyücüyü altetmek için, sadece onun kardeşi olmanın yeteceğine güvendin, ha!" Gözlerini dikip buz gibi bakışlarla Alwen'i süzdü. "Sen bir budala olmuşsun" diye devam etti sonra. "Ve ben budalaları sevmem. Onlardan tiksinirim. Tiksindiğim şeylerin gözümün önünde bulunmasına tahammül edemem. Onları ilk fırsatta ezerim, bir böceği ezer gibi."
Ayağa kalktı. Alwen'in karşısında dikildi. Öz kardeşine bakan gözlerinde zerre kadar iyimser bir duygu, bir merhamet kırıntısı yoktu. Asasını kaldırıp kayıtsızca Alwen'in kalbine nişanladı. Alwen gözlerini kardeşinden ayırmadan bekliyordu. Biraz sonra olacak şeyden kaçış olmayacağını bile bile, ölümün soğuk kollarını bedeninin her yanında hissettiği halde gözlerini kaçırmadı. Ve gözlerinde korku yoktu, aslında karşısındaki adama duyduğu nefretten başka hiçbir ifade yoktu gözlerinde.
Derken Barty'nin arkasındaki ağaçlıkta seyirten birşeyler dikkatini çekti. Her şey bir anlık bir süre içerisinde olup bitti. James, "Hoşçakal Alwen. Geber şimdi!" derken kırmızı bir ışık çaktı. Barty hızla arkasına dönerken, ışın ağaca çarpıp kayboldu. Alwen, elinde asasıyla Emilia'nın kalın ağaç gövdelerinin arasında bir görünüp bir kaybolduğunu gördü. Junkle, Barty'ye ardı ardına büyüler yolluyordu. Rose da oradaydı, sonra Berry, Kingarn, Dolly de düelloya katıldılar. Alwen tüylerinin diken diken olduğunu hissetti.
Fakat Barty, altı kişiye karşı inanılmaz derecede iyi düello ediyordu. Hiçbirinin büyüleri ona ulaşamıyordu. O ise bir görünüp kayboluyor, yoldaşlık üyelerinin üzerine hayra alamet olmayan sesler çıkartan büyüler yolluyordu. Sonra ilk fırsatta asasını havaya kaldırdı ve asasınından gökyüzüne doğru birşey sıçradı. Çok değil bir dakika içinde, mağaradaki ölüm yiyenlerde koruluğa gelmiş, düelloya katılmışlardı. Fakat Alwen bir anda dehşete kapıldı. Tam önünde büyük bir savaş verilirken, kendisi elleri, kolları, her yanı bağlanmış halde ve asasından uzakta, orada öylece duruyordu. Birinin onu ne zaman farkedeceğini ve farkdildiği zaman birşeyler için ne kadar geç kalınmış olacağını merak ederek elinden gelen tek şeyi yaptı, savaşı öylece seyretti.
Fakat bir süre sonra, Gerald adlı ölüm yiyeni yere seren Kingarn, düşamının yere serilmiş bedenine sadece bir an için baktı ve sonra başını kaldırıp Alwen'i gördü. Koşarak yanına gelirken birkaç laneti savuşturdu. Asasını Alwen'e doğrulttu ve Alwen'i bağlayan ipler yokoldular. Eğilip, kalkmasına yardım etmek için Alwen'i kolundan tuttu, fakat Alwen kalkmadı. Gözlerini dikmiş, yirmi metre kadar ötede düello eden iki kişiyi seyrediyordu, gözleri korkuyla ve ızdırapla büyümüştü: O bakarken Barty, Emilia'yı yere düşürdü. Önce üzerinde Cruciatus lanetini yaparken, Emila'nın çığlığı, savaşın tüm seslerinin üzerinde yükseldi. Sonra tek bir an bile düşünmeden asasını tekrar kadına doğrulttu ve asadan çıkan yeşil ışık, dosdoğru Emilia'yı kalbinden vurdu. Kadın bir an için yerden havalanırken yeşil bir ışıkla parıldadı.
Kingarn öfkeyle bağırarak, Alwen'i bırakıp Barty'ye doğru koşmaya başladı. Bir yandan ardı ardına büyüler yolluyordu. Barty hepsinden kendini kurtarmayı başardı ve Üzerine koşmakta olan Kingarn'ı farketti. Alwen'i tekrar harekete geçiren, telaşla asasına koşmasını ve onu alıp savaşa katılmak üzere doğrulmasını sağlayan şey de bu oldu. Fakat bir an sonra öfkeyle uluyarak tekrar dizlerinin üzerine çökmüştü; Barty'nin öldüren laneti Kingarn'ı göğsünden vurdu. Adam son bir kez olduğu yerde sallanıp yüzüstü yere kapaklanırken Barty, kötücül sesiyle bir kahkaha attı.
Alwen başını kaldırıp kardeşine baktı yeniden. Doğruldu. O'na doğru hızlı adımlarla yürüyordu şimdi. Tam yanlarından geçtiği sırada Rose, Murguel'e ,onun acıyla haykırıp yere kapaklanmasını sağlayan bir lanet yolladı. James şimdi düellodan sıyrılmış, mağaraya doğru yönelmişti. Alwen de peşinden gitti. Artık O'nu öldürmekten, onun sonsuz özgüvenini yıkıp yerle bir etmekten başka hiçbirşey istemiyordu. Mağaranın girişinde ona yetişti. "Kaçıyor muyuz?" dedi asasını ona doğrultarak.
James ağır ağır arkasını döndü. Asası elindeydi, ama gevşekçe yanından sarkıyordu. Yüzünde ki bu kirli gülümsemeyi silmek için ne yapmak gerekirdi ki? Alwen'in aklına tek bir cevap geliyordu.
"Beni öldürecek misin?" dedi Barty tembelce. "Öyle bir niyetin yoksa oyalama beni. Canını bağışlamış oldum. Bununla yetin ve uzaklaş buradan. Kardeşimin sümüklerini silmekten daha mühim bir işim var"
"Kendini kandırıyorsun Barty" dedi Alwen. "Daha mühim işlerin varmış, hıh!" Gözlerinin içine bakarak güldü. "Yanlış adamı yakaladın. En başından beri yanlış adamlarla oturup kalkmanın bir bedeli sanırım."
Barty bir an için gözlerini kısarak baktı ona. Fakat tekrar konuştuğunda sesinde aynı kayıtsızlık vardı. "Öyle mi!" dedi. "Ne öğüt! Seninle uğraşamam Alwen, bana laf kalabalığı yapma. Al çapulcu arkadaşlarını git buradan. Canımı sıkıyorsun"
Alwen de asasını indirdi. Barty'nin gözlerinden bir an için bir kuşku bulutu gelip geçti. Sanki asanın kalbine doğrultulmasından daha fazla korkutmuştu bu onu. "Seni budala" dedi Alwen. "Dangen'ın senin adına casusuluk yaptığını uzun zamandır biliyorum. Dungen'ın elinde bu yüzden hiçbir kanıt yoktu. Senin gazabından korktuğu için olsa gerek, sana saçma sapan bir kişinin ismini verdi. Sihir Bakanı'nın asayla hiçbir ilgisi yok, onu boş yere yakaladın. Bırak gitsin. Yoksa..."
Barty, Alwen'in anlattıklarını dinlerken kendinden geçmiş gibi duruyor olmasına rağmen, birden toparlandı. "Yoksa ne?" dedi soğuk soğuk. Fakat sesinde aynı kayıtsız özgüven yoktu şimdi. "Bana birkaç öğüt daha mı verirsin!"
"Yoksa" dedi Alwen ağır ağır. "Canını yakarım, Barty. Hayatın boyunca kimsenin yakmadığı kadar."
Barty'nin asası şimşek gibi çaktı. Alwen büyüyü savuşturdu. Asasını yukarıdan aşağıya doğru çekti ve Barty acıyla inledi. Dengesini kaybetip sendeledi. Şimdi yüzünde müthiş bir öfke vardı. Asasını takrar sallayıp haykırdı; "Aveda Kedavra!"
Alwen bunu bekliyordu. Kendini yana attı. Asasını takrar salladı ve Barty bir kez daha acıyla haykırdı. Sonra bir kez daha. Fakat o da şimdi kendini yana savurdu ve asasını bir kez daha salladı. Alwen geri savrulup sert bir kayaya çarptı. Gözünün önünde şimşekler çakarken, kardeşinin yeniden asasını ona doğrulttuğunu gördü. Sıçrayıp ayağa kalktı ve büyü tam kayaya çarparken ortadan kayboldu. Hemen sonra Barty'nin etrafını bir duman sardı ve Alwen onun yanıbaşında tekrar belirdi. Barty şimdi şaşırmış halde etrafını kaplayan dumana bakıyordu. Sonra havayı yaran bir kırbaç sesi duyuldu ve duman dağıldı. Fakat Alwen hazırlıklıydı. Asasını kardeşine doğrultup bu sefer nihai vuruş için haykırdı; "Aveda Kedavra"
Belli ki Barty de buna hazırlıklıydı. Asasının bir hareketiyle önünde görünmez bir kalkan oluşturdu ve yeşil ışık buna çarpınca büyük bir gümlemeyle kalkan patladı. İki büyücü de geriye savrulup yere düştüler. Tam yeniden doğrulup asalarını birbirlerine doğrultmuşlardı ki, ormandan koşturarak gelen bir grup belirdi. Barty bir an onların kim olduğunu görebilmek için bekledi. Sonra Alwen'e ölümcül bir bakış attı, "Yeniden görüşeceğiz, küçük kardeş" dedi ve ortadan kayboldu, gelenler Junkle, Berry ve Rose'du...
Öykücü- Öykücü
- Mesaj Sayısı : 60
Kayıt tarihi : 30/05/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz